top of page
islamiyet-oncesi-arka-plan.jpg


İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı
Aşağıdaki içerik listesinden gitmek istediğiniz bölüme direkt geçebilirsiniz.

DÖNEMİN GENEL ÖZELLİKLERİ

Dil ve Üslup

  • Saf Türkçe: Türkler bu dönemde henüz diğer medeniyetlerin (Arap-Fars) baskın etkisine girmemiştir. Dil, yabancı kelimelerden uzaktır; bozkırın rüzgarı kadar yalın ve serttir.
     

  • Somutluk: Göçebe yaşam soyut felsefeye pek vakit tanımaz. Bu yüzden edebiyat; görülen, dokunulan ve yaşanan gerçekler üzerine kuruludur. Betimlemeler gerçekçidir; bir atın tasviri veya bir dağın duruşu, şairin bizzat gözlemidir.

Sanatçı Kimliği

  • Şair-Büyücü İç İçe (Şamanizm Etkisi): Toplumun manevi liderleri olan Kam, Baksı, Şaman veya Ozanlar, aynı zamanda sanatçıdır. Bu kişiler sadece şiir okumaz; aynı zamanda hekimlik yapar, büyü bozar ve gelecekten haber verir.
     

  • Ritüel Köken: Edebiyat, "sanat yapmak" için değil, ritüelleri gerçekleştirmek için doğmuştur. Sığır (av), Şölen (kurban) ve Yuğ (yas) törenleri, edebiyatın sahnesidir.

Müzik ve Şiir Birlikteliği

  • Ayrılmaz İkili: Şiir, müziksiz düşünülemez. Şiirler mutlaka kopuz eşliğinde, belli bir ezgiyle söylenir. Bu durum, şiirlerin akılda kalıcılığını artırmış ve nesilden nesile aktarılmasını sağlamıştır.
     

  • Milli Ölçü ve Nazım Birimi: Göçebe hayatın ritmine en uygun ölçü olan Hece Ölçüsü (parmak hesabı) ve Dörtlük nazım birimi kullanılmıştır. Dörtlükler, Türk çadırının dört direği gibi milli yapının temelidir.

Konu ve Tema

  • Alp Tipi İnsan: Bozkırda hayatta kalmak güç gerektirir. Bu yüzden ideal insan tipi, cesur ve savaşçı olan "Alp" tipidir. Destanlarda ve koşuklarda sürekli bu yiğitlik işlenir.
     

  • Doğa Sevgisi: Türkler doğaya tapacak derecede saygı duyar (Gök Tanrı inancı ve Animizm). Kurt, at, dağ, ağaç ve su; şiirlerin vazgeçilmez motifleridir. At, Türk'ün kanadıdır; destanlarda atlar da kahramanlar kadar önemlidir.

Toplumsal İşlev

  • Anonimlik: Eserler bireyin değil, toplumun malıdır. Kimin söylediği zamanla unutulur ve halkın ortak hafızasına mal olur.
     

  • Didaktik (Öğretici) Yön: Savlar (atasözleri) ve Destanlar, genç nesillere töreyi, savaşmayı ve erdemli olmayı öğretmek için bir araçtır.
     

  • Devlet Bilinci (Yazılı Dönem): Göktürk Yazıtları gibi yazılı eserlerde, "halk için çalışan hakan" modeli çizilir. Edebiyat, hakanın halkına hesap verdiği bir siyasetnameye dönüşür. Taşlara kazınan bu sözler, göçebeliğin aksine "kalıcı olma" ve "sonsuzluk (Bengü Taş)" arzusunu simgeler.

Özetle

  • İslamiyet öncesi Türk edebiyatı; süsten ve yapaylıktan uzak, bozkırın çetin şartlarında yoğrulmuş, kökleri inanca dayanan ve kopuzun telleriyle hayat bulan "milli ve gerçekçi" bir edebiyattır.

Fransız Edebiyatı

SÖZLÜ DÖNEM

01

Doğduğu Ortam: Dinsel Törenler

Bu dönem, Türk milletinin yazıyı kullanmadan önceki (yaklaşık M.Ö. 4000'lerden başlayıp M.S. 8. yüzyıla, bazı kaynaklarda 11. yüzyıla kadar süren) en uzun ve en köklü edebiyat çağıdır. Eserler "söz" ile var olmuş, kulaktan kulağa, nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar -değişerek de olsa- ulaşmıştır. Sözlü edebiyat, "sanat sanat içindir" anlayışıyla değil, hayatın tam merkezindeki ritüeller sırasında doğmuştur.
  • Sığır (Av Törenleri): Türklerin totem inancına dayalı olarak sığır (yaban öküzü) avladıkları törenlerdir. Avın bereketli geçmesi için yapılan dualar ve kopuz eşliğinde söylenen şiirler bu ortamda oluşmuştur.
  • Şölen (Kurban Törenleri): "Toy" da denilen bu törenlerde, kurbanlar kesilir ve toplu ziyafetler verilirdi. Eğlencenin ve coşkunun olduğu bu ortamlarda yiğitlik ve doğa konulu şiirler (koşuklar) okunurdu.
  • Yuğ (Yas Törenleri): Önemli bir kişinin (hakan, kahraman) ölümü üzerine yapılan cenaze törenleridir. Ölenin arkasından duyulan acı, yırtınmalar, yüzü bıçakla çizmeler eşliğinde "sagu"larla dile getirilirdi.

02

Çok Yönlü Sanatçı

Bu dönem sanatçısı bugünkü anlamda sadece bir "şair" değildir; toplumun en donanımlı, mistik gücü olduğuna inanılan kişisidir.
  • Çok Yönlülük: Şair; aynı zamanda din adamı, büyücü, hekim, müzisyen ve oyuncudur.
  • İsimlendirme: Farklı Türk boylarında farklı isimlerle anılmışlardır:
    • Oğuzlarda: Ozan
    • Altay Türklerinde: Kam
    • Kırgızlarda: Baksı
    • Yakutlarda: Oyun
    • Tunguzlarda: Şaman

03

Edebi Ürünler ve Nazım Biçimleri

Sözlü dönemde ürünler nazım (şiir) ağırlıklıdır. Nesir (düz yazı) yok denecek kadar azdır (sadece bazı destan parçalarında görülür), çünkü şiirin akılda kalıcılığı sözlü aktarım için zorunludur.

A. KOŞUK (Lirik Şiir)
Sığır ve şölenlerde, kopuz eşliğinde söylenen coşkulu şiirlerdir.
  • Konu: Aşk, doğa güzellikleri, baharın gelişi, yiğitlik ve savaş.
  • Yapı: Dörtlüklerle ve hece ölçüsüyle (genellikle 7'li, 8'li, 11'li) söylenir.
  • Kafiye Düzeni: aaab / cccb / dddb (Düz kafiye).
  • Edebi Süreklilik (Önemli Not): Koşuk, İslamiyet sonrası Halk Edebiyatında "Koşma", Divan Edebiyatında "Gazel" ile içerik bakımından benzerlik gösterir.​

B. SAGU (Yas Şiiri)
Yuğ törenlerinde ölen kişinin ardından söylenen şiirlerdir.
  • Konu: Ölen kişinin dürüstlüğü, iyilikleri, savaşçılığı ve ölümünden duyulan derin keder.
  • Örnek: En meşhur örneği "Alp Er Tunga Sagusu"dur.
  • Edebi Süreklilik: Sagu, İslamiyet sonrası Halk Edebiyatında "Ağıt", **Divan Edebiyatında "Mersiye"**nin karşılığıdır.
 
C. SAV (Atasözü)
Dönemin özlü sözleridir.
  • Özellik: Az sözle çok şey anlatma sanatıdır. Hayat tecrübelerini, bilgeliği ve töreyi aktarır.
  • Biçim: Düzyazı cümlesi gibi görünse de çoğu zaman iç kafiyeli ve aliterasyonludur, şiirsel bir havaya sahiptir.
    • Örnek: "Aç ne yemez, tok ne demez."
 
D. DESTAN (Epik Şiir)
Milletlerin hayatında derin izler bırakan (savaş, göç, kıtlık, afet) olayların olağanüstü unsurlarla süslenerek anlatıldığı uzun manzum öykülerdir.
  • Özellik: Anonimdir. Milli bilinci canlı tutar.
  • Evreleri: Doğuş (Çekirdek), Yayılma ve Derleme (Yazıya Geçirme). Türk destanlarının çoğu "Derleme" safhasında bir şair tarafından yazıya geçirilmediği için (Yunanlıların İlyada'sı gibi bir sahibi yoktur) parça parça günümüze ulaşmıştır.

04

Teknik Özellikler (Yapı ve Ahenk)

  • Ölçü: Milli ölçümüz olan Hece Ölçüsü kullanılmıştır. (Genellikle 7'li, 8'li ve 11'li kalıplar).

  • Nazım Birimi: Milli birimimiz Dörtlüktür.

  • Kafiye Anlayışı: Sözlü olduğu için kulak içindir. Genellikle Yarım Kafiye (tek ses benzerliği) ve Redif tercih edilmiştir. Bu, irticalen (doğaçlama) söylemeyi kolaylaştırır.

  • Dil: Yabancı etkilerden uzak, saf, duru bir Öz Türkçe (Göktürkçe dönemi Türkçesi).

  • Enstrüman: Şiirler mutlaka Kopuz adı verilen telli/yaylı bir saz eşliğinde icra edilmiştir.

açık kitap

YAZILI DÖNEM

Yazılı dönem, Türklerin ilk yazılı ürünleri vermesiyle (genellikle M.S. 6. yüzyıl olarak kabul edilir) başlar ve bu eserler, Sözlü Dönem'in anonimliğinden farklı olarak, hem dilin hem de tarihin somut belgeleridir. Bu dönem, kullanılan alfabe ve ait olduğu devlete göre iki ana başlıkta incelenir.

1

GÖKTÜRK (ORHUN) EDEBİYATI

Bu dönemin eserleri Göktürk Alfabesi ile kaleme alınmıştır ve Türk tarihinin ve edebiyatının en eski ve en önemli yazılı kaynaklarıdır.
 

A. Göktürk Yazıtları (Orhun Abideleri / Bengü Taşlar)

  • Önem: Türk dilinin ve Türk tarihinin ilk yazılı abideleridir. Ayrıca, Türkçenin en eski ve en mükemmel anıtları olarak kabul edilir.
     

  • Konu ve İçerik: Sadece edebi değil, aynı zamanda tarihi, siyasi ve didaktik (öğretici) metinlerdir. Hakanların (Bilge Kağan ve Kül Tigin) halka hesap verdiği, onlara töreleri, bağımsızlığın ve birliğin önemini anlattığı söylev (hitabet) tarzında yazılmışlardır.
     

  • Dil ve Üslup: Açık, sade, güçlü ve işlek bir üslup kullanılmıştır. Sözlü geleneğin ritmik yapısı (kafiye ve aliterasyon) metinlerde görülmekle birlikte, yazılı olduğu için Sözlü Döneme göre daha resmi ve sanatlı bir anlatıma sahiptir.
     

  • Yazarlar:

    • Kül Tigin ve Bilge Kağan Yazıtları: Yolluğ Tigin tarafından yazılmıştır (Türk edebiyatındaki ilk yazar).

    • Tonyukuk Yazıtı: Tonyukuk'un kendisi tarafından yazılmıştır (Türk edebiyatındaki ilk hatıra yazarı ve siyasi kişiliği).
       

B. Diğer Göktürk Yazılı Metinleri

  • Yenisey Yazıtları: Orhun Yazıtlarından daha eski olduğu düşünülen (6. yüzyıl) ancak okunmaları zor olduğu için edebi ve tarihi değerleri Göktürklere göre daha sınırlı olan mezar taşlarıdır.

2

UYGUR EDEBİYATI

Uygurların yerleşik hayata geçmeleri ve Maniheizm ile Budizm gibi dinleri kabul etmeleriyle oluşan bir edebiyattır. Alfabe olarak Uygur Alfabesi (kökeni Soğutçaya dayanan milli bir alfabe) kullanılmıştır.
 

A. Konu ve İçerik Farkı

  • Dinî Ağırlık: Göktürk metinleri din dışı (siyasi ve tarihi) iken, Uygur metinleri tamamen dinî (Maniheizm ve Budizm'in esaslarını açıklayan) metinlerdir.
     

  • Yerleşik Hayat Etkisi: Yerleşik hayatın getirdiği yeni kavramlar ve diller (Çince, Sanskritçe) etkisiyle dilde dinî yabancı kelimeler görülmeye başlanmıştır.
     

B. Başlıca Uygur Metin Türleri

  • Çeviri Eserler: Mani ve Buda dinlerine ait hikâyeler ve inanç metinleri (Sanskritçe ve Çinceden çeviriler) ağırlıktadır.
     

  • Tiyatro Metinleri: Uygur metinleri arasında Budist hikâyelerinin dramatize edilmiş tiyatro metinleri de bulunur.
     

  • Sekiz Yükmek (Sekiz Tomar): Budizm'in temel kurallarını ve felsefesini anlatan didaktik bir eserdir.
     

  • Altun Yaruk (Altın Işık): Budist felsefesini anlatan, önemli bir eser olup masal, fıkra ve hikâyeler içerir.
     

  • Kalyanamkara ve Papamkara Hikâyesi: İyi düşünceli bir şehzade (Kalyanamkara) ile kötü düşünceli bir şehzadenin (Papamkara) hikâyesini anlatan ve Budizm'i öğreten ünlü bir masaldır. (Bu, aynı zamanda Türk edebiyatındaki ilk hikâye örneklerinden sayılır.)

İLK TÜRK DESTANLARI

1. YARATILIŞ DESTANI
 

Yaratılış Destanı, Türk mitolojisinin kozmogonisini (evrenin doğumunu) anlatan, bilinen en eski ve en köklü destanıdır. İslamiyet öncesi Türklerin evreni, dünyayı, insanı ve iyi ile kötünün kökenini nasıl algıladıklarını gösteren temel metindir.

Bugün elimizde bulunan en detaylı ve bilinen versiyonu, 19. yüzyılda ünlü Türkolog Wilhelm Radloff tarafından Altay Türkleri (Yakutlar/Salar) arasında derlenmiştir. Bu nedenle genellikle "Altay Yaratılış Destanı" olarak da bilinir.
 

Destanın temel akışı şöyledir:

  • Başlangıçtaki Hiçlik ve İlham: Zamanın ve mekanın olmadığı başlangıçta sadece sonsuz bir su ve bu suyun üzerinde uçan Tanrı Kayra Han vardır. Sudan çıkan dişil bir ruh olan Ak Ana, Kayra Han'a "Yarat!" diyerek ilham verir.
     

  • İlk Yoldaş ve Kötülüğün Doğuşu: Kayra Han, kendisine yoldaş olması için ilk varlık olan Erlik'i yaratır. Ancak Erlik, kibirli doğası gereği Kayra Han'dan daha yükseğe uçmak ister. Bu kibri yüzünden cezalandırılır ve böylece evrendeki iyilik-kötülük ikiliği (düalizm) başlar.
     

  • Dünyanın Yaratılışı: Kayra Han, Erlik'e suyun dibine dalarak toprak (balçık) getirmesini emreder. Erlik toprağı getirirken bir kısmını ağzında saklar. Kayra Han toprağı büyüterek dümdüz bir dünya yaratırken, Erlik'in ağzından saçılan topraklar yeryüzündeki dağları ve bataklıkları (kötü ve zorlu yerleri) oluşturur.
     

  • İnsanın Yaratılışı ve Düşüş: Kayra Han yeryüzünde Yaşam Ağacı'nı (Ulukayın) var eder ve çamurdan ilk insanların bedenlerini şekillendirir. Onlara ruh vermeye gittiğinde, bedenleri koruması için bir bekçi (köpek/yılan) bırakır. Erlik, bekçiyi kandırır ve insanların bedenlerine yaklaşarak onları kendi nefesiyle kirletir.
     

  • Sonuç ve Evrenin Düzeni: Kayra Han döndüğünde durumu görür; insanlara kendi ruhundan üfleyerek can verir ancak Erlik'in kirletmesi yüzünden insanlar artık ölümlü ve günahkar olmaya meyillidir. Düzeni sağlamak için Kayra Han evreni üç kata ayırır: İyiliğin olduğu Gök (kendi yeri), insanların yaşadığı Yeryüzü ve kötülüğün hapsedildiği Yeraltı (Erlik'in alanı)
     


2. ALP ER TUNGA DESTANI
 

Alp Er Tunga Destanı'nın orijinal, tam metni günümüze ulaşmamıştır. İslamiyet öncesi dönemdeki sözlü anlatı zamanla kaybolmuştur. Ancak bu destanın varlığını ve içeriğini üç ana kaynaktan öğreniyoruz:
 

  1. Firdevsi'nin Şehnamesi (İran Kaynağı): Destanın olay örgüsünü en detaylı anlatan kaynaktır. Firdevsi, İran-Turan savaşlarını anlatırken Afrasiyab'a (Alp Er Tunga) geniş yer ayırır. Hikaye İran bakış açısıyla anlatılsa da, Alp Er Tunga'nın gücü ve etkisi açıkça görülür.
     

  2. Kaşgarlı Mahmud'un Divânu Lügati't-Türk'ü (Türk Kaynağı): Bizim için en değerli kaynak budur. Kaşgarlı Mahmud, Alp Er Tunga'nın ölümünün ardından söylenen o meşhur ağıtı (sagu) bu esere kaydetmiştir. Bu ağıt, destanın duygusal tonunu yansıtır.
     

  3. Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bilig'i (Türk Kaynağı): Bu eserde Alp Er Tunga'dan övgüyle bahsedilir. Onun dünya görüşü, bilgeliği ve ideal bir hükümdar oluşu vurgulanır.
     

Destanın temel konusu, İran ile Turan (Türklerin yaşadığı coğrafya) arasındaki yüzyıllar süren savaşlardır. Alp Er Tunga, Turan ordularının başında defalarca İran üzerine seferler düzenler. İran'ı işgal eder, büyük zaferler kazanır. İranlıların ünlü kahramanları (Zal, Rüstem gibi) ile mücadele eder. 

Trajik Son: Uzun süren savaşlar ve iktidar döneminin sonunda, İran şahı Keyhüsrev ile yaptığı mücadeleyi kaybeder. Ordusu dağılır, kendisi de bir mağarada (veya bir su kenarında) yalnız başınayken İranlı askerler tarafından bulunur ve öldürülür.

3. ŞU DESTANI

Şu Destanı, M.Ö. 4. yüzyılda (M.Ö. 330'lu yıllar) geçtiği düşünülen, Saka Türklerinin hükümdarı olan "Şu" adındaki hakanın başından geçenleri anlatan bir destandır. Bu destanı diğerlerinden ayıran en önemli özellik, Türklerin dünya tarihinin en ünlü fatihlerinden biri olan Büyük İskender (Doğu kaynaklarında İskender-i Zülkarneyn olarak geçer) ile karşılaşmasını konu almasıdır.

Bu destan hakkındaki bilgileri, yine o eşsiz kaynağımızdan, Kaşgarlı Mahmud'un 11. yüzyılda yazdığı Divânu Lügati't-Türk adlı eserinden öğreniyoruz. Kaşgarlı Mahmud, bu hikayeyi halk arasında anlatıldığı şekliyle derleyip eserine kaydetmiştir.

Bu destan, Saka Türkleri hükümdarı Hakan Şu ile Büyük İskender'in (Zülkarneyn) tarihsel karşılaşmasını ve Türkmen adının kökenini konu alır. Olaylar şöyle gelişir:

 

  • Haber ve Sakinlik: Büyük İskender'in ordusuyla doğuya, Türk ülkelerine doğru geldiği haberi Balasagun'daki Hakan Şu'ya ulaşır. Hakan Şu, bu haberi sarayındaki havuzun başında, kazları ve ördekleri izlerken büyük bir sakinlikle karşılar.
     

  • Stratejik Geri Çekilme: Hakan Şu, komutanlarının endişesinin aksine, doğrudan bir meydan savaşı yerine stratejik bir karar alır. Gece vakti ordusunu ve halkını toplayarak doğuya, Çin sınırına doğru hızla geri çekilir.
     

  • Geride Kalanlar ve "Türkmen" Adı: Bu ani gidişe yetişemeyen 24 aile geride kalır. Şehre gelen İskender, bomboş şehirde sadece bu insanları görür. Onların tiplerine ve kıyafetlerine bakarak Farsça "Türk manend" (Türk'e benzer, Türk gibi) der. Efsaneye göre "Türkmen" adı buradan doğar.
     

  • Çatışma ve Barış: Hakan Şu, İskender'in durumunu öğrenmek için bir keşif birliği gönderir. Bu birlik, İskender'in öncü kuvvetleriyle bir gece çatışmasına girer ve onları yener. Türklerin gücünü gören İskender ilerlemekten vazgeçer. Hakan Şu ile bir barış anlaşması yapılır; İskender geri döner, Hakan Şu da Balasagun'a dönerek şehri imar eder.

Slaytlar

İslamiyet öncesi Türk edebiyatı hakkında hazırlanmış slaytlar

İslamiyet Öncesi Türk edebiyatının genel özellikleri ile ilgili slayt:

İslamiyet öncesi Türk destanları ile ilgili slayt:

Özet Videolar

İslamiyet Öncesi Türk edebiyatı hakkında hazırlanmış özet video içerikleri

Dönemin genel özellikleri ile ilgili özet video:

İslamiyet öncesi Türk destanları ile ilgili özet video:

İnfografikler

İslamiyet Öncesi Türk edebiyatı içeriği ile ilgili hazırlanmış infografik içerikler

Dönemin genel özellikleri ile ilgili infografik görsel:

islamiyet-oncesi-infografik.jpg

İslamiyet öncesi Türk destanları ile ilgili infografik görsel:

islamiyet-oncesi-destanlar-infografik.jpg
bottom of page